top of page

DOĞRU SÖZLÜLÜK (SIDK)


"Ey inananlar! Allah'a karşı saygılı olun ve özü-sözü doğru olanlarla beraber bulunun." (Tevbe:9, 119)


Âyet-i kerime, Tebük Savaşı'na katılmayan fakat sonra tövbeleri kabul buyurulan üç sahabi ile ilgili ayetlerden hemen sonra gelmektedir. Müslümanları, imanlarında, verdikleri sözlerinde ve dinlerinde gerek niyet, gerekse söz, gerekse davranış bakımından dürüst kimselerle birlikte olmaya çağırmaktadır. Sidk, sözde ve özde doğruluk demektir. "Sadıklar" bu ayette -önü sonu dikkate alındığında- öncelikle "Hz. Peygamber ve ashabı" anlamına gelmektedir. Muhammed aleyhisselam ve ashabının yolunu izlemeye gayret eden has müslümanlarla beraber olmak, kulun Allah saygısını arttıracak ve dolayısıyla ona dünya-ahiret mutluluğunu kazandıracaktır.

"Doğrularla beraber olmak", netice itibariyle "doğruya destek vermek" demektir.

Abdullah ibni Mes'ud radıyallâhu anh'den rivayet edildiğine göre Nebi sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddik (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır." (Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105).


Hadis-i şerifte dört önemli terim, iki grup halinde birbirlerinin zıttı olarak zikredilmektedir: Sidk-Kizb, birr-fücûr. Ayrıca bunlara bağlı olarak da sıddik ile kezzâb aynı şekilde birbirinin karşıtı iki nitelik ve sonuç olarak yer almaktadır. Sidk, sözünde ve işinde dürüst olmaktır. Kizb ise bunun tam aksi davranmaktır. Birr, bütün hayr ve iyilikleri içerir. Fücûr ise kötülüğe meyl etmek, yoldan çıkmak demektir ve her türlü kötülüğü ifade eder.


Sıddik, doğruculuğu ifade ederken; kezzâb, yalancılığı adet edinmiş kişiyi tanımlar. Her iki kelime de aşırıya kaçma anlamına gelir. Dürüstlük, üstün iyilik anlamına gelen birr'e yol açar, birr ise cennet'e ulaşan bir hedefi ifade eder. Sözde ve işte doğru olmaya çalışanlar, Nisâ Suresi'nin 69. ayetinde belirtildiği gibi, peygamberlikten sonraki en yüksek mertebeye (siddikıyet) ulaşırlar. Doğruluk alışkanlığını benimsemek, Tevbe Suresi'nin 119. ayetinde "Ey iman edenler! Allah'a karşı saygılı bulunun ve sâdıklarla beraber olun" emriyle gösterilmektedir. Yalan ve yalancılık, her türlü kötülüğün başlangıcına yol açar, fücûra sebep olur ve fücûr cehenneme götürür. Yalancılığı alışkanlık haline getirenler, Allah katında kezzâb olarak kaydedilirler. Bu, önemli bir uyarıdır ve sahtekârlığın İslam'da yeri olmadığını gösterir.

Hadisin Müslim'deki rivayetlerinde doğruluğu ilke edinenler sıddik, yalancılığı meslek edinenler ise kezzâb olarak kaydedilmiştir. Bu kayıt, hadisteki teşvik ve tehdidin bilinçli olarak doğruluk veya yalanın peşine düşenlere yönelik olduğunu gösterir. Dolayısıyla her zaman doğruyu aramalı ve doğruyu söylemeli, yalana ve yalancılığa asla hoşgörü göstermemeliyiz. Çünkü alışkanlıklar, bilinçsiz hoşgörüler sonucu oluşur.



Hadisten Öğrendiklerimiz:

  1. Her hayrın sebebi olan doğruluk teşvik edilmekte, her kötülüğün sebebi olan yalandan uzak durulması istenmektedir.

  2. Mükafat ve ceza, kişinin yaptığı iyi ve kötü işlere bağlıdır.

  3. Doğru insanlarla beraber olmak, kişinin takva duygusunu geliştirir.


Ebû Muhammed Hasan ibni Ali ibni Ebû Tâlib radıyallâhu anhümâ şöyle dedi: Ben Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den "Şüpheliyi bırak, kesin olanı tut" dediğini işittim. Çünkü kalp, (sözde ve işte) doğrudan huzur bulur, yalandan kuşku duyar. (Tirmizi, Kıyamet 60)


Hasan ibni Ali ibni Ebû Tâlib, Resûl-i Ekrem Efendimiz'in sevgili torunu olarak bilinir. Kendisine Hasan ismi ve Ebû Muhammed künyesi Hz. Peygamber tarafından verilmiştir. Hz. Hasan, sahabe ve müslümanların beşinci halifesidir. Halifelik görevini bırakma kararı alarak, Müslümanlar arasındaki birliği ve beraberliği sağlamaya çalışmıştır. Cömert ve adil bir kişiliğe sahiptir. Hz. Peygamber'den 13 hadis rivayet etmiştir. Bu hadisler Sünen kitaplarında yer almaktadır. Hz. Hasan, 670 yılında vefat etmiştir.


Ahmed ibni Hanbel'in Müsned'inde yer alan rivayete göre, Hz. Hasan'a "Hatırında Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'den ezberlediğin neler var?" diye sorulmuş, o da bu hadis-i şerifi zikretmiştir. Genel bir kural olarak "şüphe veren şeyi terk edip şüphe vermeyene yönelmek" öğütlenmektedir. Şüphe veren ile vermeyenin tayin edilmesinde ölçü, kişinin kalbinin içindeki duygulardır. Kalp, doğruya huzur bulurken, yalandan kuşku duyar.


Ebû Hüreyre radıyallâhu anh'den zayıf bir senetle rivayet edilen bir başka hadiste: "Bir şeyin bana şüphe verip vermediğini nasıl anlayabilirim?" diye soran kişiye Hz. Peygamber şu tavsiyede bulunmuştur: "Elini kalbinin üzerine koy. Çünkü kalp haramdan irkilir ve çırpınır, helalden de sükûn ve huzur bulur" (Heysemi, Mecme'u'z-zevâid, X, 294). Elini kalbin üzerine koyup kalp atışlarını dinlemek, günümüzdeki "yalan makinası" uygulamasını andıran psikolojik bir yöntemdir. Ayrıca, iman kesinlik ister. İman kaynaklı söz ve davranışların da doğru ve kesin olması gerekir. Kuşkulu ve tereddütlü işler yapmak, bir başka hadiste belirtildiği üzere (bk. 589 hadis), yasak bölgelerde dolaşmak anlamına gelir.

En'am Suresi, 151. ayet: "De ki: 'Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, anne-babaya iyilik edin, çocuklarınızı yoksulluk endişesiyle öldürmeyin. -Sizin de, onların da rızıklarını Biz vermekteyiz. Çirkin ve kötülüğün açığına ve gizlisine yaklaşmayın."

Her an harama düşme tehlikesi ile baş başa olmak demektir. "Korkulu rüya görmekten kaçınmak için uyanık olmak daha iyidir." Şüpheli şeyleri terk etmek, birçok sıkıntıdan önceden kurtulmak anlamına gelir. Helal ve haram bilinci, şüpheli durumlarla ilgili dikkatli davranışlarla canlı tutulmalıdır. Özellikle günümüzde haram sınırlarının hızla yok olduğu bir dönemde bu konu daha da önemlidir. Şüpheli durumlardan kaçınmak, kişiyi günah işlemiş olma ihtimalinden kurtaracaktır.


Hadisten Öğrendiklerimiz:

  1. Şüpheli şeylerden kaçınıp helal olanlara yönelmek önemlidir ve harama düşmekten korunmada yardımcı olur.

  2. Kişinin içini rahatsız eden veya kuşkulu gördüğü şeylerden uzak durmalıdır. Kalp, herkes için farklı ölçülere dayalıdır.

  3. Allah'a saygılı olan müslümanlar, büyük günahlardan kaçınma korkusuyla küçük günahlardan uzak dururlar.

Farklı dönemlerde yaşayan alimler, sahih hadisin beş şartının bulunması gerektiğini ifade etmiştir:

  1. Râviler adâlet sahibi, yani müslüman, akıl bâliğ, takvâ ve mürüvvet sahibi olmalıdır. Mürüvvet, râvinin saygın bir kişiliği bulunması ve kişiliğine zarar verecek davranışlardan uzak durması demektir. Hali ve kimliği bilinmediği için adâleti hakkında söz söylenemeyen kişilerin rivayetleri sahih hadisin dışında tutulur.

  2. Râviler zabt sahibi olmalıdır. Râvinin dalgın olmaması, ezberden rivayet ediyorsa hadisi kusursuz bir şekilde ezberlemesi, kitaptan rivayet ediyorsa kitabını dikkatle yazması ve kontrol edip koruması, mâna ile rivayet ediyorsa hadis metninde değiştirdiği kelimelerin mânalarını iyi bilmesi ve bunları kullanırken hadisin mânasında herhangi bir değişikliğe yol açmaması gerekir.

  3. Sened muttasıl olmalıdır. Senedin ilk râvisinden son râvisine kadar herhangi bir yerinde kopukluk bulunmamalıdır. Her râvi kendinden önceki râvi ile buluşup görüşmüş ve hadisi ondan almış olmalıdır. Bu şart ile senedi muttasıl olmayan hadisler sahih hadisin dışında kalır.

  4. Hadis şâz olmamalıdır. Güvenilir bir râvinin kendisinden daha güvenilir bir râviye muhalif olarak rivayet ettiği hadis şâz olacağı için bu durumda daha güvenilir olan râvinin rivayeti sahih kabul edilir.

  5. Hadis muallel olmamalıdır. Muallel, ilk bakışta sahih gibi görünmesine rağmen konunun uzmanları tarafından incelendiğinde gizli bir kusur veya illeti bulunan hadistir. Böyle bir hadis bu kusurun ortaya çıkmasıyla sahih hadis statüsünü kaybeder.

Bu beş şartın bir hadiste bulunup bulunmadığı konusunda farklı görüş ayrılıkları olabilir ve bu da hadisin sahihliği konusunda farklı kanaatlere yol açabilir. Muhaddisler arasında bazı râvilerin adâletini kabul ettiği bir hadis, başka bir muhaddis tarafından cerhedilmişse, bu râvi üzerinde görüş ayrılığına yol açar ve rivayet ettiği hadisin sahih veya zayıf olduğu konusunda farklı görüşler ortaya çıkabilir.


Kaynaklar



Comments


bottom of page