top of page

Dijital Toplum ve Şahsiyet İnşası


Dijitalleşmenin hayatın her alanını kuşattığı bir çağda yaşıyoruz. Bu “çağın ruhu” nu oluşturan insanların küçücük ekranlara sıkıştığı bir dönemdeyiz. Öyle ki toplum ve birey kavramlarının akademide “dijital-sanal toplum” ve “netdaş” olarak değiştiği görülür. Birçok çağcıl gelişme gibi dijital gelişmeler de insanın yaşam alanını değiştirmekte, dönüştürmektedir. Böylece dünya üzerindeki internet kullanıcı sayısının hızla artması dijital toplum kavramından söz edilebileceği anlamına gelmektedir. Örneğin: “Recro Dijital Marketing”in yapmış olduğu araştırmada yerküre nüfusunun % 67,1’inin mobil kullanıcısı olduğu saptanmıştır.” Ocak 2022 temel dijital manşetler global veri tablosu şöyledir: (Akt. Türkcü, 2023:60)


Sayısal veriler dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun ekranlarda yaşamsal alanını oluşturduğunu göstermektedir. İnsan çevre olarak dijital alanı tasarımlamakta, düzenlemektedir. Yakın zamana kadar din, aile, eğitim, gelenek, görenek gibi farklı alanlarda oluşan değerler düzleminin yerinin ekranlarda gerçekleştiği söylenebilir. Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş aşamaları ele alınırken insanın tarım alanı köyden sanayileşmenin olduğu kentlere gidişi büyük bir kritik gelişme olarak kaydedilir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna ve sanayi sonrası teknolojik gelişmelerin olduğu enformasyon çağına geçiş dijital topluma geçişin ilk aşamalarıdır. Teknolojinin geliştiği, iletişim, bilgi, kültür gibi unsurların teknolojik cihazlarla yönetildiği enformasyon çağıdır. Günümüzde ise takip etmekte zorlandığımız gelişmelerle karşı karşıyayız: Yapay zekâ, robotik, 3D yazıcılar, insansız (otonom) araçlar, biyoteknoloji, bilgisayar ile gerçekliğin değiştirilmesi, üretilmesi (artırılmış gerçeklik), lazer ışınlarıyla üç boyutlu görüntü elde etme (hologram), sadece birkaç ülkede bulunan kuantum bilgisayarlar gibi her alanı yönetebilecek bilgisayar ağının gücü dikkat çekmektedir. Böylece bilgisayarın ortaya çıkışıyla birlikte bilgi akışının mecrası değişmiştir ve günümüzde askeri, ekonomi, sağlık, eğitim, bankacılık, iletişim, ulaşım, mimarlık, mühendislik, medya, sanayi gibi bir toplumun yaşamsal alanını yöneten her yerde bilişim teknolojileri kullanılmaktadır.

Eski çağlardan günümüze her dönemde olan böylesi değişikliklerin etkisi olumlu olabildiği gibi olumsuz da olmuştur. İnsanlık tarihi düşünüldüğünde sanayileşme ve dijitalleşme kritik ve köklü gelişmelerden biridir. Çünkü insanın yaşam alanını her anlamda etkileyen bu iki gelişme insanın değerini de belirler hale gelmiştir. Örneğin sanayileşmeyle insanın değeri üretilen ürüne kıyasla aza indirgenmiştir. Charlie Chaplin’in “Modern Zamanlar” isimli kısa filmi insanın sanayileşmeyle birlikte hem bedenen hem ruhen nasıl örselendiğini çok iyi anlatır. İnsanın bedeninin fabrikanın üretim araçlarından ve mekanizmasından değersiz görülmesi değişimin yarattığı deformasyonu yansıtmaktadır. Nitekim Karl Marx da kapitalist düzenin sermayesini oluşturan sanayileşmenin insanı ürettiği ürüne nasıl yabancılaştırdığını, insanı ürün karşısında değersizleşmesini üretim- tüketim-sömürge kavramları perspektifinde değerlendirerek teknik gelişmelerin diyalektik yönünü ortaya koymuştur. Diğer büyük gelişme, devrim olarak da nitelendirilebilecek dijitalleşmenin insan hayatına değer, şahsiyet, maneviyat noktasındaki etkisi ne ölçüde olacaktır? Bu yazıda bu hususun bazı boyutlarına değinilecektir.




Dijital Toplumda Şahsiyet Oluşur mu?


Şahsiyet insanın kendini kendine ve dış dünyaya sunuş biçimidir. Bulunduğu ortamda, dış ve iç dünyasıyla uyumlu bütünlüklü bir görünümüdür. Şöyle ki insanın şahsiyetinin oluşumunda dini, psikolojik, sosyolojik, ekonomik, kültürel, biyolojik, teknolojik, ideolojik olarak sıralanabilecek birçok etken söz konusudur. Bireyin içine doğduğu ortamda karşılaştıklarıyla ve muhatabı olan diğer insanlarda kurduğu iletişim çeşitleri neticesinde oluşturduğu benlik algısı onun şahsiyetini oluşturmaktadır. Bireyin şahsiyetinin oluşumunda etrafındaki etkileşimler ağı etken durumdadır. Şahsiyet hayatın içinde oluşur ve her şahıs etrafındaki diğer şahısların şahsiyetinin oluşumunda aktif olarak rol almaktadır. Şahsiyetin en önemli özelliği türü içerisinde farklı yönüyle ortaya çıkmasıdır. Şahsiyet, şahsa ait olandır ve diğerlerinden farklıdır.



Şahsiyet kelimesinin içeriği akademik literatürde kullanım alanına ve amacına göre değiştiği dikkat çekmektedir. Şahsiyet, benlik, nefis, huy, mizaç, kişilik, kendilik bilinci, karakter, birey olma, özne, kişi, şahıs, zat gibi kavramlarla birlikte düşünülen, bazen bu kavramların ortak noktada buluştukları bazen de küçük nüanslarla ayrıldıkları görülür. Dolayısıyla bu kavramlara dair bir ayrım veya açıklamaya girmeden her insanın zihninde oluşan şahsiyete dair anlamlandırma alanına yönelik bir yorumlama yapılması daha uygun olacaktır. Sözü edilen kavramlara yönelik başka bir önemli husus ise yabancı kaynaklardaki tanımlamalarda ve analizlerde insan şahsiyetinin oluşumunda diğer insanlarla ilişkisinin başat etken olduğu savıdır. Şahsiyetin oluşumunda insanın ötekiler ile arasındaki sürekli iletişimin etkisi inkâr edilemez muhakkak. Fakat bu ilişkiler ağında Allah’ın, yaratanın etkisinin önemsenmiyor oluşu dolayısıyla, ortaya konulan ahlak felsefesi, kendini gerçekleştirme, bireyin olgunlaşması gibi hususlardaki kritikler eksik yapılmaktadır.


Felsefe, psikoloji, sosyoloji gibi beşeri bilimlerin modern dönemdeki yöneliminde etkin olan pozitivist düşünce ilahi olanı ıskaladığı için insanın kendini gerçekleştirme ve ideal insana ulaşma hedefinin hakikate yerleşmeyen yorumu yapılır. İstisnai durumlar olmakla birlikte bu düşünce biçimiyle şahsiyet hususunun da mekanize edildiği dikkat çeker. Pozitivist düşünce insana toplumsal yapının ürettiği bir ürün gözüyle baktığı için mühendis edasıyla insanın şahsiyetine de yaklaşacaktır. Bütün unsurlarıyla topluma sıkıştırılan insanın şahsiyetinde yaratıcı ikinci plandadır ya da hiç yoktur. Böylece “toplum mühendisliği” olarak ifade edilen insanı nesneleştirme projesinde insan, her dönemin baskın araçlarının ürettiği özneler olacaktır. S. Ahmet Arvasi ideal insanın cemiyeti dönüştürmesinde bu baskıların üstüne çıkış yolunu Allah’ın iradesine bağlı mü’min insan tipini ortaya koyarak gösterir: “ Sayısı pek az olan ideal insan, kendisini sürü endişesinden ve ego ihtirasından kurtaran insandır. O, grubun normlarına da, kendi egoist isteklerine de pek önem vermez. O ‘cemiyet ve fert’ çatışmasının üstüne sıçramış, toplumu da ferdi de tanrılaştırmaktan kurtulmuştur. O, düşünce, inanış ve davranışlarını ebedî, hür, bir ve sonsuz bir gerçek olan Allah’a göre düzenler. O, kendi egosuna da “cemiyete de” boyun eğmez. İdeal insan, her şeyden önce ve sonra “yaşayan bir şehit gibidir” . O, pek ender olarak kadrosunu ve nizamını kurabilmiştir” (Arvasi, 2009:110). Arvasi’nin sözünü ettiği mü’min şahsiyet toplum ütopyasının dayattıklarından ve benliğinin verdiği nefsani baskıdan kurtulandır. Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in kurduğu “vahyin nuranî nizamı” (Arvasi, 2009:111) ile ideal insanın yani mü’min şahsiyetin oluştuğunu belirtir. Şöyle ki insan çağın getirdiği kitle psikolojisinin dayattığı uyumlu olma basit tabirle ‘modaya uyma’ güdüsünün dışına çıkarak ilahi nizama dâhil olmalı ve kendi nizamını da bu çerçevede tasarımlamalıdır. Her çağın trendinin, eğiliminin ilahi buyruklar olarak belirlenmesi gerekmektedir. İslâm dini kâinattaki hakiki düzenin adı olması sebebiyle çok büyük devrimler de değişiklikler de olsa o büyük ideal ve onun normlarının yerinden oynatılmaması gerekmektedir. Yani İslâm dini Batı’nın dini çağa uydurmak maksadıyla gerçekleştirdiği reform faaliyetlerine hiçbir zaman uyarlanamaz. Çağ İslâm dininin gereklerine göre düzenlenmelidir. Çağ sanayi toplumu da olsa dijital toplum da olsa düzenin insanı değil ilahi düzene uyumlu birey olarak Allah’ın ‘kul’u olmalıdır. Hakiki ideal şahsiyet bu şekilde gerçekleşecektir.


Dijital toplum olarak ifade edilen günümüz insanının eylem, hisleniş, düşünüş alanı ekran karşısında mü’min şahsiyet oluşabilir mi? Günümüz insanı haberleşmeden alışveriş, sosyal medya, iş hayatının akışına varana kadar zamanının büyük kısmını bilgisayar karşısında geçirmektedir. Maruz kalınan bu durumda bireyler sunumlardan, başkalarının paylaşımlarından, direktiflerinden, yönlendirmelerinden, görünüşünden, düşünce yapısından etkilenmelere daha çok açıktır. Kültürler, bireyler, fikirler arası diyaloğun en üst seviyede ve hızlı bir şekilde gerçekleştiği görülür. Bireyler yaptıkları paylaşımlarla kendi şahsiyetlerini inşa sürecine girerler. Toplumsal alanda değerleriyle, düşünce, eylem ve sözleriyle yer alan bireyin dijital alandaki görünümü bu alan aracılığıyla olur ve bu şahsiyet oluşum sürecini de yönlendiren belli kurallar bütünü vardır. Sosyal alanda kendini ortaya koyan bireyin dijital alanda bazı otoritelerden ve toplum baskısından kurtulduğu düşünülür. Aslında çok daha güçlü ve sinsi ilerleyen bu dönüştürüm mekanizması sanal olsa da bireylerin öz değerlerine zarar verebilmektedir. Hareketsizlik ve sunilik insana ne boyutta bir zarar verecektir? Muhakkak her modern gelişme gibi bu dijital alandaki teknolojik gelişmelerin de insana çift taraflı bir etkisi olacaktır. İnsana Allah’ın bahşettiği beden ve ruhun özüne aykırı yerlerde bulunması nasıl ki bozuluşa sebep olacaksa dijital teknolojinin de amacının dışında nefsani bir şekilde kullanılmasının sonucu aynı olacaktır. Bu alanın şahsiyet inşasını her yönden etkileyen platformları sosyal medyadır.


Sosyal medya bağlamında şahsiyet meselesi kritik edildiğinde bu ortamların ciddi etkisi olduğu görülmektedir. Bu platformlarda bireyler şahsi niteliklerini ortaya koyalar. Sosyal medya kullanıcılarının buluşma, bir araya gelme, muhabbet gibi duygusal ilişkilerinin zemini sosyal medya veya dijital alanlardır. Dijital alanda duygulanımlarını, arzularını, meraklarını, bilgilerini, eğilimlerini paylaşmak isterler. Bu anlamda sosyal medya, günümüz insanının hareket sahası konumundadır. Bireylerin kendini buradaki görüntülerine göre inşa ettikleri görülür. Sosyal medya profillerinde bireylerin kendilerini tanımlayan belirli ifadeler ve profil resmi bulunmaktadır. İlk bakışta kişinin şahsiyetine dair bilgi veren bu görünüm diğer insanlara kişi tarafından özgürce sunulur. Bu görüntüyü istediği gibi düzenleyebilir. Paylaşımları ve takip ettiği hesaplar kişinin şahsiyetine dair işaretleri barındırmaktadır. İlgi duymasa da dönemin hâkim eğilimlerine yani moda denilen geçici beğeni odaklarına yönelik paylaşımlar yapabilir veya kendini bu şekilde tanımlayabilir. Sosyal medya kullanıcısı diğer kullanıcıların beğenilerinin olumlu/pozitif veya olumsuz/negatif oluşuna göre bir paylaşım gerçekleştirebilmekte, beğenilerini bu yönde belirleyebilmektedir. Bu anlamda sosyal medyadaki şahsiyet gelişiminde, geçmiş dönemlerdeki şahsiyet inşasını belirleyen dinamiklerin “siber uzay” alanına uygun olarak veya dijital toplum dayatmalarına uygun olarak değiştiği, biçimlendiği görülmektedir. Sosyal medya kullanıcıları bizler sandığımız kadar özgür değiliz aslında. Çünkü takip ettiğiniz, beğendiğiniz her içerik kaydediliyor ve size sunulan tavsiye pratikleri bu yönde oluyor. Örneğin sosyal medya özelinde takip edilen profiller, sayfalar ve beğendiğiniz her içeriğe uygun başka paylaşımlar ve profiller size sunulur. Şöyle ki bu sahada sizin kendinizi sunduğunuz şahsiyetin görünümü yönetici tarafından kodlanarak sizin oluşturduğunuz sanal şahsiyete uygun olanlar size gösterilir. Örneğin keşfet kısmında sizin beğenilerinize göre içerikler gösterilir. Bu hususta eğer kişinin beğenisi uygunsuz bir içerikse o yönde paylaşımlar sizi bulacak. Şahsiyet inşanızda sizin sunduklarınıza göre tabiri caizse dijital iktidar odağı “sen böylesin, sana uygun, istediğin içerikler burada” şeklinde bir yaklaşımla sizi beğeninizin boyutunda derinleştirmek ister. Sosyal hayatta sizin yaptığınız günah başka bir günaha nasıl davetiye çıkarıyorsa dijital alanda da böylesi bir akışla karşılaşılır. Böylece bu alanı insan canlı, dinamik hayatta olduğu gibi tasarımlamalıdır, düzenlemelidir. Ayet-i kerimede Allah (c.c.) buyurur: “Ey îmân edenler!Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun” (113/119). Bu uyarıyı dijital alanda da dikkate almamız gerekmektedir. O bölgeyi kötü’den temizleyip iyi ve salih olanlarla donatmak bizim elimizde.

Bireyler kendilerini sergilediği, hem kendini hem başkalarını seyrettiği dijital sahnelerde varoluşunu gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Postmodern dönem filozofu Baudillard’ın “bedenlerin çoktan monitör halini alması” (Işık, 2000:104) görüşü perspektifinde araçları kullanan insanların bedenlerinin artık iletim merkezleri olmasını ifade eder. Dijital toplumun yakıtını oluşturan ve fitilleyen bizler gibi kullanıcılardır. Bizim ekran karşısındaki eylemlerimiz dijital toplumun görünümünü düzenlemektedir. Medya ve sanal uzam insanlığı simüle edilmiş bir toplum olmaya, insanın olmadığı sosyal siteleşmelere çektiği görülmektedir. Sanal dışı toplumdaki sınıflaşmaların, kentlerin farklı görünümüyle karşılaşılır. “Sibernetik uzam ve bu uzamın cyborg diye anılan kurgusal karakter”ler (Işık, 2000:100) artık özneleşmenin ve kimlik sahibi olmanın teknolojiyle belirlendiğine işaret eder. Enformasyon çağının oluşturduğu bu yapay kimliklenme ve teknoloji sayesinde insanlar hem simüle edilip sanallaşırken, aynı zamanda sanal dünyanın gözetim mekanizmalarına da maruz kalırlar. Çağdaş gözetim anlayışını artık süperpanaptikon olarak ifade edilir. Yani bilgisayar veritabanlarından gözetilen, kontrol edilen günümüz insanının hapishanesi süperpanaptikonlardır. Süperpanaptikonun gözettiği siberözneler, gözetimin zamandan ve mekândan bağımsız her yeri kuşatan yönüyle oluşurlar. Makine ile insan organizmasının birlikte hareket ettiği siber özne oluşta, sanal gerçekler, sanal dünyalar yine öznenin oluşturduğu yapaylıklardır. Oluşturulan yenidünyada; “Mark Poster, ‘bedenlerimizin, şebekeler, veritabanları, enformasyon koridorları içine çekildiğini’ ileri sürer” (Bauman, 2010, s. 60). Dolayısıyla konfor alanında kendimizi özgür hissettiğimiz ekranlar karşısında bütüncül bir gözetlemeye tabi tutuluyoruz ve bu durumu tercih eden bizleriz.


Dijital alanda gerçeğin yerini alan simülasyon evreni oluşturulur ve yapay zeka bu evrenin şu an geldiği en üst boyutudur. Yapay zekânın olanakları düşünüldüğünde insana ait olan görüntü, ses, eda, fikir gibi akla gelebilecek her özelliğimiz hologram gibi tekniklerle taklit edilebilir ve bu görüntüler sanal âlemde gerçeğin yerini alabilmektedir. Tıp, eğitim, mimari, sinema gibi alanlarda maximum kolaylık ve verim sağlayabilecek bu uygulamaların menfi yönü kişisel veri güvenliği gibi hususlarda ortaya çıkmaktadır. İnsanın, insana ait şahsiyetin makinize edilebileceği dijital ortamda canlı, dinamik insanın kıymeti en aza indirgenmektedir. Böylesi bir ortamda şahsiyet inşası, erdem gibi kadim ahlaki değerlerin görünümümün önemi maalesef kalmayacaktır.


Alın-satım, okuma ve eğlence kültürü, inanç biçimleri, ilgi alanları, yeme, içme, giyinme gibi kısacası insanın yaşam standardını belirleyen her yöneliminin mecrası dijital dünyada şahsiyetimiz oluşuyor ve kimliklerimiz de kaydediliyor. Bu alandaki insanlar hem izleyen hem izlenen konumundadır. Fransız düşünür Guy Debord günümüz toplumunu “gösteri toplumu” olarak tanımlar (Debord, 2021). Çağ insanının kaçınılmaz olarak dâhil olduğu, katıldığı dijital gösteri toplumunda şahsiyetin sîretten çok sûretiyle yer aldığı dikkat çekmektedir. İnsanın iç dünyasına dair hislenişlerini paylaştığı platformun da ekranlar olması parçalı bir görünümü getirdiği gibi, birey hissini teknik bir cihazda sunarken beden-ruh arasındaki uyumu sağlamakta zorlanmasına sebep olur. Şöyle ki sosyolog Hüsamettin Arslan’ın “Modern insan gözleriyle düşünür”(Arslan, 2015: 66) tespiti çağ insanının ekran karşısındaki konumunun duyusal ve ruhsal yönünü ortaya koymaktadır. Göz’e haddinden fazla dünya hayatında yer veriyor oluşumuzun bizi tek boyutlu yapacağı ve böylece edilgenleştireceği barizdir. İnsan biyoloji kitaplarında yazdığı gibi beş duyu organına sınırlandırılamayacak boyutlara ulaşabilecek potansiyele sahiptir. Dolayısıyla sosyal medyada dondurulan görüntülerin etkisindeki birey kendini izlerken, kendi izlenirken veya başkalarını izlerken edindiği dondurulmuş ve an’lık görünümün sınırlılığı insan ruhunun kuşatıcılığına aykırıdır. İnsanın yöneldiği mekanik ekranın suni tepkilerinin başka ruhlarla karşılaştığında da suni oluşu bir yerde duygu yitimiyle çağımızı karşı karşıya getirir. Çünkü insan ekran karşısındaki yoğun uyaranlarla göçebeleşir, yersiz-yurtsuzlaşır. Oradan oraya savrulan insanın kendi üzerine, duyguları üzerine düşünebilme bunları tefekkür etme vakti yoktur. Şahsiyetin insan ruhunda yer alan kuşatıcılığının sosyal medyada sınırlandığı söylenebilir. Şöyle ki emojilerle tepkilerin gösterildiği, iletişimin ruhsuz göstergelerle gerçekleştiği dijital alan, esasında insana ait durumları da kategorize ederek, sınırlar, emojilere sığdırır. Bu şahsiyetin ruhsal yayılımında dijital alanın kesintili olanağı ve ifadelere sığdırılması insanın bu yönünün de geliştirilebilir niteliğini örselemektedir


Emojilerde duygularını ifade eden insanı bu dijital hapishaneden kurtaracak olan nedir? Hüsamettin Arslan bu hususta eski insanların inzivaya çekilerek kendilerini dinledikleri zamanları oluşturmamız gerektiğini belirtir. (Arslan, 2015:69) Böylece bizler Fenomenler dünyasında sıkışmadan sezgisel zekâyı harekete geçirecek üstün dil’e katılmamız gerekmektedir. Bu da ancak ilahi kelâmı duyarak gerçekleşir. Böylece kurtuluş reçetesi “Kulağa, söz’e, kelâma, dile itibarını iade etmektir” (Arslan, 2015: 70). İnsanın aktifliği ancak böyle gerçekleşecektir. Suni simgelere, ifadelere, emojilere, görünümlere, hologramlara, simülasyonlara, yapay zekâ üretimi insani faaliyetlere yenilmeden siber alanda iktidar olan bireylere dönüşmemiz gerekmektedir. Köle-iktidar ikilisinde mü’min şahsiyet iktidar konumuna geçebilmelidir. İlahi kelamın gücünün dijital alanda hâkim olmasıyla bu şahsiyet inşa edilecektir. Çünkü “İnsanlığı kurtarmak isteyen sözü kurtarmalıdır” (Ellul, 2012:Önsöz). Varoluş gayesini, kendi anlamını yitiren insanın varlığını söz ispat eder. Çünkü “ bireysel varlık sözden doğar… Her şey sözle doğar” (Ellul, 2012: 68), “söz, hakikatin yaratıcısı, kurucusu ve üreticisidir” (Ellul, 2012:29). Sözün kudreti ve hal ile bütünlüğünü yansıtan mü’min şahsiyet böylece oluşacaktır.


Mümin şahsiyetinin oluşması için gerekli dinamikler dijital ortamda insanlara sunulmalıdır. İslami kesimin büyük özveriyle kullandığı sosyal medya platformları ve çeşitli web sitelerinin sunumları bu hususta önemli sorumluluğu da üstlenmiş bulunmaktadır. Mümin şahsiyetinin oluşumunda zaman ve mekânı aşan örnekliğiyle Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in “vahyin nurani nizamı” rehberdir. Dijital toplumdaki mü’minler topluluğu insanlığın her çağ ihtiyaç duyduğu ahlaki düzeni tesis etmek için çabalamak zorundadır. Her alanda hâkim olacak mü’min şahsiyet, dijital platformda da daha iyiyi, güzeli ortaya koymak için çabalamalıdır. Kâinatı, bütün varlığı kuşatan yaratıcının iradesine uygun davrandığında sanal olarak ifade edilen dijital ortam da Allah’ı zikrettiği bir zemin haline gelecektir. Nitekim sunucuların sunduğu tavsiye paylaşımları, önerilen, pratikler de tercihlerimize göre önünüze konulmaktadır. Böylece nasıl ki seçimlerimiz dünya ve ahiret hayatındaki konumumuzu belirleyecekse dijital alandaki konumumuz da bu anlamda önemlidir. Sanal ortamdaki irtibatını da Allah’ın istediği nisbette, ölçüde ayarlanmalıdır. İnsanın her an Allah’ın huzurunda olduğunu ekran başında da hissetmesi ve bunun farkında olması gerekmektedir. Merkezde Allah inancının olduğu her eylemin saf ve katıksız olduğu düşünüldüğünde ekranların insanlara sunduğu ikiyüzlülük tuzağının bertaraf edildiği görülür. Dolayısıyla her faaliyetimizde olduğu gibi internet alanındaki eylemlerimizde de Allah rızasının gözetilmesi buradaki akışın yönünü saf biçime çevirecektir. Dolayısıyla şahsiyetimizin yönelimleri dijital alandaki tıkladığımız noktalarda ortaya çıkacaktır. Nefsin dijital alanda da dizginlenmesi gerekmektedir. Mü’min şahsiyet Allah’ın varlığına iman etmesi ve onu her an gözettiğinin idrakinde olmasıyla diğer şahsiyetlerden ayrılır. Nitekim Allah (c.c) Mücâdele Suresi’nin 7. âyet-i kerimesinde insanın yalnız olmadığını açıkça ortaya koyar: “ Görmez misin Allah göklerdekini ve yerdekini hep bilir? Herhangi bir üçün (üç kişinin) bir fısıltısı oluyor mu, mutlaka O dördüncüleri; gerek beş (kişinin) mutlaka O altıncıları; gerek daha az, gerek daha çok, her nerede olsalar mutlaka O beraberlerindedir, sonra bütün yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verir. Haberiniz olsun ki Allah her şeyi tamamiyle bilir” (58/7). Dolayısıyla insan huzurda olduğunun dijital alanda da her an bilincinde olsa şahsiyeti de bu anlamda Kur’ân ahlakıyla oluşacaktır. Haya, iffet duygularını zedeleyen dijital paylaşım platformlarındaki faaliyetler, toplumun ihtiyacı olan terbiye odaklarını da pasifize etmiştir. Paylaşımların 7’den 70’e her kuşağa hitap etmesi kontrol mekanizmasını ortadan kaldırmaktadır. Bunun kökenindeki sebep kişinin sosyal platformlarındaki paylaşımlarında çoğunlukla yalnız olduğunu düşünmesidir. Dünyayı cebinde dolaştıran insanın özgüveni simülasyonlar alanındaki sişmiş balon özgüvenidir. Her anlamda klavye karşısındaki tavır ile otorite ile karşılaşma anındaki tavır aynı değildir. Basit bir örnekle ürünleri satılsın diye çeşitli hilelere başvuran firmaların yaptığını farklı görünmek niyetiyle insanların sosyal medyada da yaptığı görülmektedir. Kendini bu dijital toplumun dayattığı beğeni odaklarına kabul ettirme gayesi güden insanın çıkarcı yaklaşımı şahsiyet inşasını olumsuz yönde etkileyecektir. Vitrindeki insan gelip geçenlerin beğenilerine göre dış elbisesini belirler. Bu güdülenmiş giyinme şeklinde samimiyet duygusu ve ruhsal nitelikler zedelenmektedir. Dolayısıyla değerlerin yozlaşması durumuyla karşılaşılma ihtimali yüksektir.


Müslümanın şahsi olarak çağın gerektirdiği alanlarda bulunma ve gelişmişlik düzeyine uyum sağlama sorumluluğu dijital alanda da yer almasını zorunlu kılmıştır. İman ve salih amel birlikteliğinin bu alanda da aktif amel getirilmesi gerekmektedir. Dijital dünyada insanın eylediği alan bu alan ise buradaki beğenilerimizi, retlerimiz, onaylarımız, dolayısıyla bu alanın bize sunduğu duyusal bütün uyaranlar, içerikler aynı zamanda bizim şahsiyetimizi belirlediği gibi burada geçen zamandaki eylemlerimiz havada asılı kalmayacak. Zamanımızı nerde geçirdiğimizin hesabı sorulacağı için bu dijital alanın da şahsiyetimizin olumlu anlamda inşa edilmesi için mamur hale getirmeliyiz. Nasıl ki aktif sosyal yaşamda gerçekleştirdiğimiz her harekette şahsımıza dair ipuçları ve tanımlamalara kapı aralıyorsak dijital ortamdaki tercihlerimiz de bu anlamda değerlendirilecek. Hesabımızı dijital dünyadaki eylemlerimiz üzerinden de vereceğiz. Bu alanın da tasavvufi eğitimin mecrası olarak dönüştürülmesi gerekmektedir. Bireyin iç ve dış dünyasını saflaştırmayı gaye edinen tasavvufun temel dinamiklerinin bu alanda dolaşımının etkinliği artırılmalıdır. Böylece dijital toplumun karşısına çıkan uyaranların bu minvalde olması mü’min şahsiyetin oluşumuna katkıda bulunacaktır. Önce insan sonra toplum değişecek. İslamiyet’in gerekliliklerini yerine getiren, inançlı, ilim, irfan sahibi, ahlaklı, kadim köklerine bağlı ve atalarına saygılı, insanları seven, çalışıp, üreten, paylaşan, hoşgörülü, alçak gönüllü, dürüst, ferasetli insan olmanın gereklilikleri bu alanda dolaşıma sokulursa ekrana maruz kalan kullanıcıların karşılaştıkları da bu yönde olacaktır. Böylece baktığı, dokunduğu yeri kendine benzeten insan, önce kendi şahsiyetini onaracak sonra da teknik cihazları bu kemâlata erme yolculuğunda araç olarak kullanacaktır.




Kaynaklar


Işık, İ. E. (2000). Öznenin Dili. İstanbul: Bağlam Yay.

Arvasi, S.A.(2009). İnsan ve İnsan Ötesi. İstanbul: Bilgeoğuz Yay.

Bauman, A. ( 2020). Küreselleşme- Toplumsal Sonuçları. (Çev. Abdullah Yılmaz). İstanbul: Ayrıntı Yay.

Ellull, J. (2012). Sözün Düşüşü. (Çev. Hüsamettin Arslan). İstanbul: Paradigma Yay.

Türkcü, T. Büyük Dönüşüm Dijital Toplumun Geçirdiği Sancılı Süreçler (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Bursa teknik
Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü.

Arslan, H. (2015). “Modern İnsan Gözüyle Düşünür”. (Röportaj: Nazife Şişman). ss. 66-73.
https://www.muharrembalci.com/kitaplika/120.pdf









.




Comentários


bottom of page