İSLÂMİ ŞAHSİYET NEDİR?
- nisbet dergi
- 1 Kas 2023
- 4 dakikada okunur
Şahsiyet, sözlükte “fert, kişi, birey” anlamındaki “şahıs” kelimesinden oluşturulmuş yapma mastar olan “şahsiyetin” kökü “şuhûs” (yükselmek, uzaktan görünmek) ve “şahâset” (irileşmek, büyümek) kelimelerinden türetilmiştir (Lisânü'l-ʿArab, “şḫṣ” md.). Şahıs, bu anlamlarıyla felsefe ve mantık kitaplarında kullanılmış olsa da [1] “şahsiyet” kelimesi modern psikolojinin bir terimi olup klasik İslâm kaynaklarında bulunmaz. Bununla birlikte, hem Kur'an-ı Kerim’de hem de hadislerde insan kişiliği ile ilgili bazı kavramlar bulunmaktadır (Örneğin: “garize”, “miraç”, “hulk”, “seciye” ve “nefs” vb.). Bu kavramlar içinde en kapsamlı olanı “nefs” sözcüğüdür. Sözcük, kişi, şahıs, zat ve benlik gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Terim anlamında ise kişinin iç yapısı, bedeni ve ruhi boyutuyla insan benliğinin eğilimlerini ruhsal hayatın bütününü ve kişiliğini ifade etmektedir (Hökelekli, 2023).
[1] Ayrıntılı bilgi için bkz. İbn Sînâ, en-Necât (nşr. M. Takī Dânişpejûh), Tahran 1364 hş./1985, s. 341, 387, 595-596, 705, 708
Şahsiyet ve nefs ilişkisini İslâm kökeninde özetlersek; insan, nefsinin üstesinden geldikçe daha fazla şahsiyetli bir kişiliğe bürünebilir. Tasavvuf literatüründe ve İslâm kaynaklarında insanın yükselmesi hedeflenirken, nefis insanın yükselmesini istemeyen bir varlık olarak şeytan ile iş birliği yapan ve kendisini ilah olarak iddia eden bir varlıktır. Kötü duygu ve davranışların kaynağı olarak insan şahsiyetini olumsuz etkileyebilir. İnsanın gönlüne, kalbine ve iç dünyasına da işaret eden nefis, insanın bedeniyle birlikte ruhunu ve iç dünyasını ifade eden bir kavramdır (Yapıcı, 1997:30). Kur'an’ın pek çok yerinde bu manalarda kullanıldığını görmekteyiz. “Sana açmadıklarını nefislerinde (içlerinde, kalplerinde) gizliyorlar.” (Âl-i İmran, 154) ayetindeki “nefis” kelimesi bu anlamda kullanılmaktadır.

İslâmiyet’e göre ruh, bedenden önce yaratılmıştır (Aytekin, 2018). İnsanın ruhları Allah katında bir araya toplanmıştır. Allah Teâlâ ruhlara “Elestü birabbiküm” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) diye sormuş, ruhlar ise “Kâlû Belâ” (Evet ya Rabbi, sen bizim Rabbimizsin) diye cevap vermişlerdir. Aslında insanın ilk şahsi kimliği o andan itibaren başlamıştır. Çünkü insanoğlu Allah’ı her daim hatırlayacağına o an söz vermiştir. Allah, ilk bedeni yarattıktan sonra, o bedenin içine ruhun girmesini emretti. Yaratıldığından beri Allah’ın cemâlini seyreden ruh, bedene girmek istememiş; ancak Allah’a karşı gelemediği için bedene girmiştir. Böylece Allah’ın cemâlinden uzaklaşan ruh, nefsin ve şeytanın oyunlarıyla Allah’ın sevgisini unutup nefsin sevgisine yaklaşmış, onunla hasbihâl etmiştir. Bunun üzerine Allah’a verdiği sözü unutmuş ve Allah’ın emirlerinden uzaklaşmıştır. Yani yaratılışta temiz olan fıtrat, sonradan kirlenmiştir. Fıtratın ilk baştaki hâli korunmaz, imdadına koşulmaz ve bu yolda gerekli tedbirler alınmazsa insanın ya Hristiyan, ya Yahudi, ya da Mecusi olması veya aklınıza gelebilecek küfür cereyanlarından birisine yem olup gitmesi mümkün ve muhtemeldir (URL.1).
Peygamberimiz dinî emirlerle nefisten ruhu uzaklaştırıp asıl sevdasına (Allah’a) yöneltmeyi amaçlamıştır. İnsan, ne kadar dini emirlere uyar ve ne kadar itaat ederse o kadar ilahi aşkını bulmaya yaklaşacaktır. Kendi isteklerini yerine getirmeye çalışan nefis, insanoğlunun bedenine, ruhuna ve kalbine zarar verebilir. Ahiret hayatındaki güzelliklerden uzaklaştırıp kendini dünya ile lezzetlendirmeye çalışır. Örneğin, camiye gidip namaz kılmak isteyen ruhu, kafelerde arkadaşıyla dedikodu yaparak vakit geçirmeye çalışabilir veya Kur'an okumak isteyen ruha, telefonda Instagram’da başkalarının hayatlarını izleyerek onlar gibi yaşamaya özendirerek vakit geçirtmeye çalışabilir. Ancak hiçbiri insanı doyuma ulaştırmaz çünkü dünyada lezzet yoktur, sadece geçici hevesler vardır. Susayan birine tuzlu su içirildiğinde susuzluk hissiyatının artması gibi nefis de ruhu oyalamaya çalışsa da başarılı olamaz çünkü ruh karanlıkta kalmış ve kalp ile mühürlenmiştir. Bu mühür, Allah’ı secde ile zikir ile hatırlayarak kaldırılabilir.
Günümüzde insanlar birçok nimetle donatılmış olsa da yeryüzünde kalbi huzur bulamayan insanların sayısı oldukça fazladır. Bu, hayatımızın imanımıza tanıklık etmemiş olmasının bir sonucu olabilir mi? İnsanın fıtratında olan itaat eğilimi, Allah’a ve Peygamberine karşı olmadığında, dünyadaki her şeye itaat edebilir. Bu itaat bazen cansız nesnelere (ev, araba, kıyafet gibi) ve bazen de insanlara (eş, çocuk, patron gibi) ait olabilir. Ancak şahsiyetin doğuştan getirdiği eğilimler, çevresel etkileşimlerle geliştirilip Allah’a yönlendirilmez mi? Örneğin: İnsanın içinde bir inat duygusu vardır. Bu hissi dünya işlerine harcadığında, ehemmiyetsiz şeylere de inat edebilir ve günah işleyebilir. Ancak bu hissi, Allah’ın istediği şekilde kullanırsa o zaman ibadete dönüşebilir. Örneğin: Bir Müslüman bu hissi kullanarak, “Ben inat ettim, yalan söylemeyeceğim, hiçbir mümin kardeşime kızmayacağım, dedikodu yapmayacağım, işlerimi düzgün yapacağım...” diyebilir. Müslüman bir şahıs, nefsinin etkisinden uzaklaşmış ve herkese karşı görevini hakkıyla yerine getiren bir kişidir. Müslüman şahıs, Allah’a kulluk eden, Peygamber’e ümmet olan, âlimlere saygı gösteren, anne-babasına iyi bir evlat, eşine dost, komşusuna iyi komşu, çocuklarına şefkatli anne-baba ,amirlerine hak yolda olduğu sürece itaat eden ve emir altındakilere merhametli ve faydalı olan bir kişidir. Müslümanın iyi ahlakı, insan ilişkilerinde ortaya çıkar. İslâm şahsiyeti ve nebevî ahlakı, Allah’ın gönderdiği Kur'an-ı Kerim’e ve Hz. Peygamber’in açıklamalarıyla kendini gerçekleştirirse tamam olur. (Cücük, 2012). Yani, insanoğlu genetik yapısıyla birlikte çevresel faktörleri, kültürel ve medeni faktörleri, ekonomik faktörleri, irade kuvveti ve ince ahlaki özellikleriyle birlikte ruhunu derinden harekete geçirirse işte o zaman islamın istediği olgun şahsiyeti kimliğine bürüne bilmektedir.
Kaynaklar
Hökelekli, H. (2023). Şahsiyet. TDV İslâm Ansiklopedisi. https://islamansiklopedisi.org.tr/sahsiyet (Erişim tarihi: 25 Ekim 2023).
İbn Manzûr. (Tarih yok). Lisânu’l-‘Arab, VI, 235.
Gazâlî, E. H. (1992). İhyâu ‘Ulûmi’d-dîn. Kahire: Daru’lHadîs.
Yapıcı, A. (Tarih yok). İslam’da Tövbe ve Dini Yaşayıştaki Rolü. İstanbul: Beyan Yayıncılık.
Aytekin, A. (2018). İslam'da Tövbe ve Dini Yaşayıştaki Rolü. Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2(2), 66-79.
URL 1. . (Tarih yok). İnsanın Yaratılıştan Gelen Özellikleri Nelerdir ve Bu Özellikleri Asıl Kullanması Gerekir Mesela. https://sorularlaislamiyet.com/insanin-yaradilistan-gelen-ozellikleri-nelerdir-ve-bu-ozellikleri-asil-kullanmasi-gerekir-mesela (Erişim tarihi: 25 Ekim 2023).
Cücük, İ. (2012). Müslüman'ın Şahsiyeti ve Ahlâkı-1. Reyhan Dergisi. https://reyhandergisi.com/muslumanin-sahsiyeti-ve-ahlaki-1/
.
Bình luận