TASAVVUFUN BAŞŞEHRİ NURŞİN
- nisbet dergi
- 28 Eyl 2023
- 5 dakikada okunur
Bazı mekânlar cansız gibi görünse de içinde barındırdıkları ve yaşanılan güzelliklerle, dilleri yoktur, fakat konuşur. İnsanın kalbinin derinliklerine tesir eder. Hâl diliyle anlatır hâlini, hâlinden anlayan arayan gönüllere. Bu eşsiz duyguların kaynağını sadece Allah (c.c.)’ı hissedebilenler anlar. Nurşin, zaman ve mekân ötesinden sesleniyor bize. Özellikle medresenin bulunduğu Erentepe bölgesi, kadınlar ve erkeklerin yollarda dahi birbirleriyle karşılaşmamaya gayret etmeleriyle hayânın da günümüzdeki en güzel örneğidir.
Nurşin manevi anlamda da huzurun merkezi, İslam’ın sarsılmaz kalelerindendir. Toplum tarafından bu kadar bilinip öne çıkması, medreselerinde eski usul eğitim veren zamanının en büyük müderrislerini yetiştirmiş olması ve yetiştirmeye devam etmesinden kaynaklanmaktadır. Ulemadan zatlar, bir görüş Nurşin medreselerinden çıkmışsa onu daha fazla araştırmaya gerek görmemiştir.

Nurşin'e yolculuk yaparken, Bitlis ilinin güzel doğasını ve tarihini keşfetmek için bir fırsat yakalarsınız. Yolculuğunuz Bitlis'ten başlar ve güzel manzaraların keyfini çıkararak Nurşin'e doğru ilerlersiniz. Van Gölünün mavi suları ve Muş Ovasının yeşil vadileri, sizi yol boyunca büyüler. Nurşin, Bitlis iline bağlı bir köy iken 1926 yılında Çukur ismiyle nahiye statüsüne kavuşmuş, 1987 yılında ise ilçe olmuş ve ismi Güroymak olarak değişmiştir. Nurşin'e vardığınızda, sizi hemen etkileyen şeylerden biri Erentepe Mahallesi olacaktır. Dağın eteğine kurulmuş bu mahalle, hem doğal güzellikleri hem de manevi atmosferiyle sizi büyüler. Burada, karasal iklim hüküm sürerken doğasının yeşil olduğunu görmek göz alıcıdır. Bu mahalle, ziyaretçilere sakinlik ve huzur sunar.
Nurşin, tarihi ve kültürel zenginliklerinin yanı sıra manevi ziyaretgâhlarıyla da meşhurdur. Ziyaret etmek isteyenlere, Nurşin Medresesi bu köyün merkezindedir. Osmanlı Medreselerinin günümüzdeki önemli temsilcisi olarak kabul edilen bu medrese, ilim ve maneviyatın birleşimini sunar. Bu medreseyi Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in varisi Üstadımız Seyda Alamettin Hazretleri'nin dedesi Abdurrahman-ı Taği Hazretleri'nin kurması, buranın manevi bir merkez haline gelmesini sağlamıştır.
Nurşin’in etimolojik kökenleri hakkında değişik görüşler bulunmaktadır. Fakat Nurşin’i bugünkü ününe kavuşturan Seyda-i Abdurahman-i Taği Hazretleri’nin döneminde kaleme alınan yazılarda, ismin orijinalinin Nurşin olarak yazıldığı görüyoruz. Nurşin ismininbu bölgeye verilmesi, çok sayıda ilim adamı yetiştirilerek kalplerin ihya edilmesi nedeniyle "Nur yeri, Nurun yeşerdiği yer" manasına gelmesiyle alakalıdır.
Günümüzde dergâhın bulunduğu Erentepe Mahallesi, Bitlis yönünden gidildiğinde şehre girmeden hemen önce sol tarafta dağın eteğinde yer almaktadır. Erentepe Mahallesinde karasal iklim hâkim olmasına rağmen yeşil hâkimdir. Yüzyıl öncesine kadar Ermenilerin de yaşadığı bu bölgede, Akkoyunlu Türkmen boyları ve Kürtler uzun yüzyıllar birlikte yaşamışlardır.
Mütevazı yapısı ve İslam tarihinde önemli bir yeri olan Osmanlı Medreselerinin günümüzdeki en önemli temsilcisi Nurşin Medresesi olarak görülüyor. Üstadımız, aşkın ve muhabbetin sahibi Seyda Alamettin-i el Nurşini Hazretlerinin dedelerinden Sünnet-i seniyyeye tam uyan, ilmiyle amil ve mana arkasında saf tutan, bütün evliyaya imamet etmiş Abdurrahman-ı Taği (k.s) Hazretleri de bu rehberliğin kıyamete kadar devam edeceğini Gavs-ı Hizan (k.s.)’ın teyidi ile tasdik ettirmiştir.

Kıymetli üstadı Seyyid Sıbğatullah-i Arvasi Hazretleri sekr hâlindeyken; “Şu an ettiğiniz dualar Allah katında kabul olunur, isteyin.” denildiğinde kendisi için bir şey istemedi, “İlim ve nispet kıyamete kadar ailemden eksik olmasın” duasını etti. Duası, Gavs-ı Hizan (k.s.) bildirdiği üzere Allah (c.c.) katında kabul oldu.
Abdurahmanı Taği (k.s.) zerrelerinde hissettiği alemin hâlk olma sebebi dedesi Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in nübüvvet mirasını ve sahip olduğu aşkullahı, marifetullahı ekebileceği İslam’a muhtaç bölgelerden biri olan Rusya’ya gidip hizmet etmek ister. Hocası Sıbgatullah Arvasi (k.s.) tarafından Nurşin’in işaret edilmesi üzerine bu bölgeye yerleşir. Abdurahmani Taği (k.s.) o günden sonra kurmuş olduğu medrese ile Nurşin’i Anadolu’daki ilim ve irfan merkezi haline getirmiştir. Bu medresede yetişen alimlerin fevkalede hâlleri ve Kur’an-ı Kerim ile Sünneti Seniyeye olan bağlılıklarıyla adeta Resulullah (s.a.v.)’ın varislerini yetiştirdiğini kanıtlamıştır. Nurşin'de bulunan Hazret lakabıyla bilinen gönüller sultanı Seyda Alameddin-i el Nurşini Hazretlerinin dedesi; Abdurrahmani Taği Hazretlerinin oğlu; Tehallaku bi Ahlâkıllâh ile yani Allah Teala’nın ahlakıyla ahlaklanmış, kendisine intisap etmiş kişileri muhabbeti deryasına daldıran Muhammed Diyauddin Hazretleri Kurtuluş savaşı yılları sırasında Nurşin Medresesinin başında bulunuyordu. Ümmetin hâli çok sıkıntıdayken dahi savaşa yön veren kahramanlıkları ve müthiş askeri dehası ile bölgenin ülkemiz için önemini kanıtlamıştır. Muhammed Diyauddin Hazretlerinin savaş sırasındaki hâlini bizzat Şeyh Sait Varto şöyle anlatmaktadır: “Ruslara karşı cihat ederken yemin ederim ki her namaz vakti geldiğinde Muhammed Diyauddin Hazretleri haydi arkadaşlar namazımızı cemaatle kılalım ve her ikindiden sonra yine haydi arkadaşlar cemaatle hatmemizi yapalım der ve hep beraber hem namazımızı kılar hem de hatmemizi yapardık. Hazrete: "Efendim cihattayız. Namaz cemaatle olmasa, hatta hatme bile olmasa olur" denilince kendisi; "Hayır Cihat ayrıdır, bu vazife ayrıdır. Biz hem cihat ederiz hem vazifemizi yaparız." derdi. Savaş Allah’ın bu güzel erlerinin ışığında kazanılır ve sonrasında gene Muhammed Diyauddin Hazretleri savaş sonrası yaraları bizzat kendisinin başında bulunduğu bir gönüllüler ordusu tarafından yetimhaneler ve aş evleri gibi sosyal yaşamın iyileştirmesine yönelik çeşitli hizmetlerle sarar. Bu sıkıntılı savaş dönemlerinde dahi Nurşin Medresesinin ümmete hizmeti devam etmiştir, çeşitli fedakarlıklarla medresede öğrenciler yetiştirilmiştir. Bu sıkıntılara rağmen hizmetin devam etmesi nedeniyle yolu Nurşin’den geçmeyen hiçbir alim yoktur namı oluşmuştur
Üstad Bediüzzaman Hazretleri de Nurşin'de yetişmiş alimler arasındandır. Risale-i Nur da o medresenin bir numunesidir. Said Nursi Hazretlerinin Nurşin’i anlattığı bu cümleler de oradaki güzelliklerin dile yansımış hali:“Eğer istersen hayâlinle Nurşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git, bak. Orada fukarâ kıyâfetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melâikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir. Göreceksin ki akrepler insan libâsı giymişler ve ifritler adam sûretini almışlar.”
Nurşin Medresesi öyle bir yerdir, Allah (c.c.)’ın oraya öyle bir teveccühü vardır ki bütün bildiğimiz zümre-i salihin orada yetişmiştir. Nurşin gerek bölge halkı gerek de yurt içi ve yurt dışından birçok ziyaretçiyi burada meftun bulunan Allah (c.c.) dostlarını ziyaret amacıyla ağırlamaktadır. Turistik açıdan da bu nedenle aktif olan bölgede; Abdurrahman-ı Taği Hazretleri, Muhammed Diyauddin Hazretleri, Şeyh Said Hazretleri ve Seyda Fadlullah hazretlerinin Kabri şerifleri bulunmaktadır. Bu güzel kabristan, girişinde tasavvufun temel prensiplerinden olan “Edeple gelen lütufla döner. İlla edep illa edep” yazısıyla bizi karşılayarak insanlara edebin önemini bir kez daha vurgulamaktadır. Arapça mezarlık anlamına gelen Merkad adı ile anılmakta ve bölge halkı tarafından bu isimle bilinmektedir. Şah-ı Nakşibend (k.s.) Rabbi Rahimine Kavuşan Allah dostları kınından çıkmış kılıç gibidir, daha keskin olur, diyor. Bu yüksek ruhların ziyaretlerinin hatırına ilahi aşk adeta ziyaretçilerine cerrahi bir kalp ameliyatı ile verilmektedir. Kalpleri Allah (c.c.) ile buluşturmaktadırlar. Bunun yanında bedeni hastalıkların da şifa bulduğu bölgeyi ziyaret eden kişilerce söylenmektedir.

Tasavvuf İslam’dan ayrı düşünülemez. Ruh sahibini arar. Allah Teala Hazretleri bizlere kendini bulmamız için Hazreti Âdem (a.s) gibi kendi izdüşümünü yansıttığı peygamberlerle önce kendini sevdirir sonra bu güzelliklerin tamamlanmış hali olan kaynağına yani Kendi hakikatlerine eriştirir. Peygamberlik vazifesi son peygamber, Alemlerin hâlk olma sebebi, gözlerimizin aydınlığı, yaşamımızın bereketi Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile noktalandı. Şimdi de varisleri Nurşin gibi büyük bir kapıda Rabbî Rahîmi arayan güzel kalpleri zamanın en güzeli Seyda Alamettin-i el Nurşininin eliyle maşukuyla buluşturuyor.
Son olarak sözlerimizi 21.yüzyılda bu yüce kapının manevi sahipliğini yapan Seyda Alamettin-i el Nurşini Hazretlerinin Muhammed Diyauddin Hazretlerinden bize aktardığı şu sözleri ile bitirebiliriz: “Alemin kutbu Seyda Abdurrahman-ı Taği (k.s.) Nurşin’e yerleştikten sonra, Nurşin Alemin kıblegahı, havas ve avam tabakaları için feyizler kaynağı oldu. Hatta toprağının tozu da kötü nefis ile şeytanın sokmalarına tiryak (panzehir) ilacı gibi oldu.” Buradaki sözlerden maksat Nurşin’in halk ve alimlerin yöneldiği feyz aldığı bir kapı olduğu. Nurşin’e gitmek ve ortamında bulunmak dahi insana nefis ve şeytanın musallatlarına karşı koruyucu olduğudur.
Kaynaklar
İlmi ve Akademik Araştırma Dergisi. (2014). Tasavvuf İstanbul.
Seyda-ı Taği, İşaret-i.
Elmalılı, H. Y. (2018). Kurân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli. İstanbul: Huzur Yay.
Nuriye, Mesnevî-i. Tercüme: A. Badıllı, sh: 179.
Gülzar-ı Hacegan Dergisi. (2013).
.
NURŞİN Evliyallahın cadddesi